İran: Ne Ayetullahlar, ne de Şah!İşçi ve köylü hükumeti kurulsun!

      İran: Ne Ayetullahlar, ne de Şah!İşçi ve köylü hükumeti kurulsun! için yorumlar kapalı

İslamcı rejime karşı isyan



13 eylül tarihinde, Tahran kentini ailesiyle ziyaret etmekte olan 22 yaşındaki Masha Jina Amini, ahlak polisi tarafından başörtüsünden saçı çıktığı için gözaltına alınmasından birkaç saat sonra Kasra hastanesinde ölmüştür.

Jina’nın katli, 1979 senesindeki İslamcı-faşist karşı ihtilalden gelen rejimi tehdit eden isyanı tetiklemiştir. Protestolar Jina’nın yaşadığı Rojhilat bölgesinde (İran devletindeki Kürdistan) başlayıp süratle 140 kente yayılmıştır. Toplamda birkaç milyon kişi kadınların el ve ayaklarıyla başlarını kapamaları mecburiyetine karşı gösteride bulunmuştur. Göstericiler, Türkiye’deki Kürdistan’ın Emekçiler Partisi’nin (PKK) sloganı olan “Kadın, hayat, hürriyet!” sloganını ve doğrudan 85 yaşındaki Ayetullah (Şii Müslüman ruhban sınıfının en yüksek kişilerin sıfatı) Ali Hameney’i hedef alan “Diktatöre ölüm!” sloganlarını haykırmıştır.

Genç kadın emekçiler ile kız öğrenciler isyanın temelinde bulunmuşlardır. Tehlikelere rağmen birçoğu başörtülerini çıkarmış, saçlarını kesmiştir. Bu, mart 1979 tarihindeki İslamcı karşı ihtilale karşı ilk protestolardan sonra, emekçi ve öğrenci kadınların tarihi bir intikamıdır. Gerek Hristiyanlıktan, gerek İslam’dan, gerek Hinduizm’den ilham alan, kadınları hukuki olarak ayrımcılığa maruz bırakan, onlara belli bir giyim kuşam dayatan, kürtaj yapmalarına mani olan, onları erkek baskınlığına ve maço şiddete maruz bırakan tüm küresel gericiliğe karşı bir darbedir.

Gösteriler, bilhassa Kürdistan’da (İran’ın batısı) ve Beluçistan’da (güneydoğu) kitlesel bir hal almıştır. 18 kasım tarihinde rejimin kurucusu Ayetullah Humeyni’ye adanmış müze kundaklanmıştır. Her gün, mollaların türbanları yollarda ellerinden alınmıştır. İşçiler ve küçük esnaf git gide daha çok protestolara iştirak etmeye başlamışlardır. Üniversitelerin hepsi gösterilerden nasibini almıştır.

Halk isyanı durumunda sıklıkla olduğu gibi, iktidar ve medya ecnebi ülkeleri bundan mesul tutmuşlardır. Yüce lider, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, televizyon kanallarıyla gazeteler (ki tümü İslamcıdır), olayların İsrail ve batılı emperyalist kuvvetlerin komplosu neticesinde meydana geldiğini iddia etmişlerdir.

Bu isyan ve emniyetsizlik, Amerika Birleşik Devletleri, sahte siyonist rejim, onların paralı askerleri ve onlara ülke dışında yardım eden bazı hain İranlıların eseridir… Bu olaylarda polis teşkilatları, Besic milisleri ile halk diğerlerinden çok daha büyük adaletsizliklere maruz kalmışlardır. (Ali Hameney, 4 ekim 2022) Pasdaran kuvveti (ihtilal muhafızları), Besic milisleri (gönüllüler), ordunun bazı birlikleri ve kendilerini “Allah’ın kırbacı” olarak tanımlayan ve Lübnan’dan (Hizbullah) veya Irak’dan (Haşd El Şabi) gelen İslamcı milisler göstericileri coplamış, gözaltına almış, saçma ve mermilerle ateş açmıştır. 18000 gösterici, gazeteci, blog yazarı ve şarkıcı gözaltına alınmış, bazıları işkence görmüş ve sözde itirafa zorlanmıştır.

İran güvenlik kuvvetleri, rejime karşı gösterilerde kadınları hedef almaktadır. Onların yüzlerine, göğüslerine ve karınlarına nişan almaktadırlar… İnternet’in kesilmesi kanlı baskının büyük bir kısmını kamufle etmiş olsa dahi, hekimler tarafından sağlanan fotoğraflar, emniyet kuvvetlerinin çok yakın mesafeden saçmayla ateş etmeleri sebebiyle tüm vücutta oluşan korkunç yaralar göstermektedir… Gözlere ateş edilmesinden oluşan yaralara bilhassa sıklıkla rastlanmaktadır. (The Guardian, 8 aralık 2022) 15 ekimi 16 ekime bağlayan gece esnasında, Tahran kentinde siyasi mahpusların bulundukları Evin hapishanesinde yangın çıkmış ve yetkili makamlara göre 4 kişi ölmüştür. 19 kasım tarihinde Kürdistan’daki Mahabad kentine kolluk kuvvetleri tanklarla girmiş ve hareket eden her şeye makineli tüfekle ateş açmıştır. Bu tarihte, devletin baskısı en az 510 kişinin ölümüne ve binlerce yaralanmaya yol açmıştır (Reuters). 18000 kişi gözaltına alınmıştır. Milli azınlıklar önemli zayiatlar vermiştir: Kürtlere ilaveten katledilenler arasında 100’den fazla Beluç bulunmuştur. İslamcı mahkemeler birçok göstericiyi “Allah’a düşmanlıktan” idama mahkum etmişlerdir. 8 aralık tarihinde Hameney-Reisi hükumeti 23 yaşındaki Muhsin Şekeri’yi asmış, 12 aralık tarihinde ise yine 23 yaşında olan Majitrıza Rahnavard’ı, 7 ocak 2023 tarihinde Muhammed Mehdi Karami’yi ve Seyid Muhammed Hüseyni’yi asmıştır.

28 eylül ile 14 ve 21 kasım tarihlerinde Pasdaran kuvvetleri Irak’ta İran Kürdistan’ı Demokratik Partisi ile artık silahlı kanadı Komala kuvvetleri olan İran Komünist Partisi’nin lokallerini bombalamıştır. Aynı vakitte, İslamcı AKP ile şoven MHP blokuna dayalı ve Erdoğan tarafından yönetilen Türk devleti, Suriye’nin Kürt bölgesi olan ve PKK ile bağlantılı Demokratik Birlik Partisi ve onun askeri kanadı YPG tarafından kontrol edilen Rojava’ya karşı askeri taarruza girişmiştir.

Fakat halk hareketi son bulmamıştır. Kuruluşundan 44 sene sonra, kitleler İran İslam Cumhuriyeti’ni devirmek için seferber olmuşlardır.

1979 senesinden beri despotik, ataerkil ve sömürgeci bir rejim

1979 ila 1983 senelerinde ruhban sınıfı ve İslamcı-faşist milisler tarafından yönetilen karşı ihtilal Şah’ın ordusunu muhafaza etmiş, yeni baskı kuvvetlerini resmiyete dökmüş, sansür getirmiş, kadın hareketlerini bastırmış, işçi teşkilatlarını yasaklamış, Kürt direnişini ezmiş, işçi şûralarını tasfiye etmiştir…

Bundan beri, Şii ruhban sınıfı siyasi tekelini, özel hayata karışmasını ve şeriatı dayatmaktadır. Aralık 1979 tarihindeki referandumdan beri Anayasa, kurumlar üzerinde hayat boyu vazifede kalacak şekilde, kendileri seçilmiş 86 dini görevliden oluşan “Uzmanlar Meclisi” tarafından atanan rehberin baskınlığını resmiyete dökmüştür. Rehber tarafından seçilen “Muhafızlar Konseyi”, kanunların İslam diniyle uyumunu kontrol eder ve “uzmanlar” seçimlerine, milletvekili seçimlerine ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine konulan adaylıkları kontrol edip seçer. 4 sene için genel seçimlerle işbaşına gelen Cumhurbaşkanı, vazifesini rehberin otoritesi kapsamında yerine getirmekle yükümlüdür. Tümü İslamcı adaylardan seçilmiş 285 milletvekilinden oluşan Meclis (İslami Asamble), bütçe ve diğer kanunları Muhafızlar Konseyi’nin kontrolü altında oylar. Devlet kamu alanlarında erkek ve kadınları ayırır, giyim kuşama karar verir ve eşcinselliği cezalandırır (kırbaçlamadan idama kadar). Kanun, kadınlara erkeklerden daha az hak tanır ve babalara kızlarını 13 yaşından itibaren evlendirme hakkı verir. 2021 senesinde Reisi hükumeti bedava doğum kontrolünü sonlandırmış ve kürtaj hakkını kısıtlamıştır. Ceza kanunu kırbaç cezaları, kör etme ve uzuv kesme cezaları içermektedir… Reşit olmayanlar bile idam edilebilir. Sorgulama esnasında işkence istisna olmaktan çok uzaktır.

Irak’a karşı harp esnasında erkeklerin kitlesel şekilde askere çağrılmalarına çare olarak kadınlar maaşlı çalışmaya tekrar alınmıştır. Sermaye birikimini sağlayabilmek için burjuvazi, kitlesel eğitimi muhafaza etmiştir. Hanedanlık devri esnasında başlayan çaba devam etmiş ve yüksek öğrenim genç kadınlar da dahil olmak üzere gelişmiştir. Devlet, aynı zamanda nüfusu kontrol altında tutan asalak bir ruhban sınıfı ile iflas etmiş köylüler ve sınıfından düşen kentlilerin bir kısmına sivil memurluk veya yarı askeri ve askeri birliklerde iş sağlayan kalabalık bir devlet aygıtını finanse etmektedir. Baskı aygıtı (Pasdaran kuvvetleri, ordu, polis, ahlak polisi, Besic milisleri, hakimler, hapishane gardiyanları…) ile ideolojik aygıt (ruhban sınıfı, televizyon…) sosyal ek değerin büyük bir kısmını kullandığı için bu, sermaye birikimi önünde bir engel teşkil etmektedir.

Dini kurumlar, sosyal güvenlik yerine geçen hayırseverlik adına Şah zamanında bile büyük arazi sahipleriydi. Bundan beri bilhassa devlet tarafından sübvanse edilen ve her türlü vergiden muaf olan dini vakıflar (Kimsesizler Vakfı, Şehitler Vakfı, vs.) şeklinde yeni kapitalist oyuncular ortaya çıkmıştır. İslamcı kurumlar (dini vakıflar, Pasdaran kuvvetlerinin paravan şirketleri…), gıda, kimyevi ve eczalık maddeleri, iletişim, enerji ve silah imal edip satan hakiki kapitalist gruplar haline gelmiştir. Resmi verilere göre Pasdaran kuvvetlerinin şirketleri, İran ekonomisinin üçte birini kontrolü altında tutmaktadır (inşaat, iletişim, madenler). Fakat kapitalist bankaların yerine %10 ila %20 faiz oranı kullanan “İslami kredi kuruluşları” getirme teşebbüsü başarısızlıkla neticelenmiştir.

Küresel piyasalarda elde ettiği petrol rantı sayesinde devlet, ülke içinde kullanılan enerjiyi (yakıt, ısınma) ve temel gıda maddelerini sübvanse etmektedir. Fakat petrol varil fiyatının yüksek olduğu evrelerde bile bu rant, Suudi Arabistan’dakinden çok daha büyük bir nüfusun ihtiyacını karşılayamaz.

1979 senesinden beri İslamcı Cumhuriyet, toplamı neredeyse nüfusun yarısını oluşturan İranlı (Kürt, Beluç…), Türk (Azeri, Türkmen), Arap vs. azınlıklara karşı tavrında Şah hanedanı ile tam bir devamlılık içindedir.

1984 senesinde Humeyni, Şah’ın nükleer programını tekrar başlatmıştır. Bu da bu tür silahlara İsrail, Hindistan ve Pakistan’ın beynelmilel kaidelere uymayarak sahip olmasından rahatsız olmayan Amerikan hükumetinin öfkesine sebep olmuştur, dönemin emperyalist kuvvetlerin cephaneliklerinden (Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Büyük Britanya) bahsedilmese bile. İranlı burjuva devlet, Irak, Lübnan, Gazze Şeridi, Suriye, Yemen, Sudan… gibi ülkelerde rol oynayan bölgesel bir kuvvet olarak kendini kabul ettirmeye çalışmaktadır.

Küresel emperyalist sisteme bağımlı bir kapitalizm

İran ekonomisi, Türkiye’nin ardından bölgenin ikinci ekonomisidir ve GSMH değeri yakın geçmişte Suudi Arabistan’ınkini aşmıştır. Fakat sermayenin genişlemiş büyümesi kısıtlı kalmakta, enflasyon sık sık tekrar etmekte, işsizlik yüksek seviyelerde seyretmektedir, ticaret ve gayrimenkul sektörü burjuvazi tarafından imalat sanayisine tercih edilmektedir, tarım ise iklimsel dengelerin bozulmasından ve idarenin yetersizliğinden muzdarip kalmaktadır.

1979 senesinden beri bazen Avrupa Birliği tarafından takip edilen Amerika Birleşik Devletleri, çeşitli bahanelerle İran’a yaptırım uygulamaktadır: sefaretlerinin işgali, Irak ile harp, bombalı saldırılar, nükleer silah edinme çabaları. Bunun etkisi her ne kadar komşu ülkeler ile başka emperyalist ülkelerin (Umman, Tacikistan, Suriye, Irak, Pakistan, Afganistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye, Rusya, Çin…) yardımıyla hafiflese de, bu ekonomik baskının esas mağduru, bu tür durumlarda daima olduğu gibi işçi sınıfıdır. Bunun aksine, vakıflar, Muhafızların şirketleri vs. kaçakçılık, kara borsa ve döviz oranlarıyla oynama sayesinde zenginleşmektedir. 2013 senesinden itibaren gelir ve varlık eşitsizlikleri artmıştır. Ayrıca Ayetullahlar rejimi az gelişmişliği yaptırımlarla izah edip yine yaptırımları baskıyı haklı çıkarmak ve milliyetçiliği körüklemek için kullanmaktadır. Kameralar önünde Amerikan bayrağını ateşe vermek, İslam Cumhuriyeti’nin Amerika Birleşik Devletleri 2001 senesinde Afganistan’ı işgal ettiğinde bu ülkeyle işbirliği yapmasına mani olmamıştır.

Amerika Birleşik Devletleri’nin düşmanlığını telafi etmek için İran, bilhassa 1990’lı senelerde kapitalist olmuş olan Rusya ve Çin gibi diğer emperyalist kuvvetlere yaklaşmıştır, ancak doğal gaz ve petrol ihracatı mevzusundaki rekabet Rusya ile ticareti sınırlamaktadır. İslam Cumhuriyeti ile Çin Halk Cumhuriyeti, mart 2021 tarihinde 25 senelik stratejik ortaklık antlaşması imzalamıştır. 2023 senesinde İran, Şangay İşbirliği Teşkilatına Pekin’in himayesinde katılacaktır. Bir yandan İran, Pekin ve Washington arasında olası açık bir çatışma durumunda Amerikan baskılarından kaçınabilecek yegane ülkedir. Diğer yandan Amerika ve İran arasındaki gerginlik Çin için bir fırsat oluşturmaktadır, bilhassa İranlı şirketleri ucuza satın alabilmek ve tüketim ürünlerinden yeni teknolojileri (5G, yapay zeka, vs.) kapsayan mamullerini ihraç etmek için. Tabii ki iki devlet arasındaki ilişkiler temelde eşitsiz bir yapıya sahiptir. İran’ın diplomatik açıdan yalıtılmış olması, Amerikan yaptırımları ve sert bir ekonomik kriz ile birleştiğinde ülkeyi büyük bir kuvvetin himayesine sığınmaya itmektedir. Çin açısından, İran birçok seçenekten sadece biridir.

Ezilen kapitalist ülkelerin ekseriyetinde olduğu gibi devlet aygıtının yozlaşmış olması istisna değil, kuraldır. 1989 senesinden beri, Amerikalı, Avrupalı, Afrikalı ve Asyalı diğer kapitalist hükumetler gibi Ayetullahlar devleti özelleştirmelere gitmiş, temel ihtiyaç maddelerine yapılan sübvansiyonları azaltmış, çalışma kanununda esnekliği kolaylaştırmıştır. Mesela elektrik ve gaz dalında 90000 emekçinin süresiz çalışma sözleşmeleri bulunduğu düşünülmektedir, halbuki belirli süreli veya kısa süreli iş kontratosu bulunan 160000 emekçi olduğu varsayılmaktadır (yani toplamın %64’ü). İş gücünün %40 ila %50’si kayıt dışı çalışmaktadır, ya bağımsız olarak ya da hiçbir sözleşmesi bulunmayan maaşlı çalışanlar olarak. Ayrıca burjuva devlet, ortaya çıkan grevcileri ve sendikaları sistematik bir şekilde bastırmıştır.

130000 ölüm ile İran, Orta Doğu’da Covid salgınının en çok tesir ettiği ülke olmuştur. Her ne kadar petrol ihracatı Ukrayna’daki harpten ve enerji fiyatlarının yükselmesinden istifade etmekte ise de, her ne kadar ekonomik büyüme %3 oranındaysa da, resmi sayılara göre işsizlik faal nüfusun %9,4’üne tekabül etmektedir ve tüketim fiyatları bir sene zarfında resmi olarak %40 oranında artmıştır, şüphesiz bu artış daha yüksektir. Maaşlar ve emekli maaşları bu artışın gerisinde kalmıştır. 82 milyon İranlının ekseriyeti Birleşmiş Milletler tanımına göre fakirlik seviyesinin altında yaşamakta, nüfusun çeyreği barınmada kötü koşullar yaşamaktadır.

Gençlik, bölgenin ülkelerinin birçoğundan daha eğitimli olsa da iş bulmakta zorlanmaktadır, bu sebeple diplomalıların hatırı sayılır bir kısmı ülke dışına çıkmakta ve 2 ila 3 milyon kişilik ekonomik ve siyasi bir diasporaya katılmaktadırlar. Küçük esnaflar yeni (2010 ila 2015 seneleri arasında 400’ü açılan) büyük alışveriş merkezleri sebebiyle iflas etmektedir. 1960’lı senelere dek gıda mevzusunda kendi kendine yeten bir ülke olan İran, artık dünyanın en büyük gıda ithalatçılarından biri haline gelmiştir (ihtiyaçlarının %30 ila %50’sini ithal etmektedir). Tarım git gide daha kapitalist bir hal almıştır, 100 ila 200 hektarlık büyük özel çiftlikler yerel üretim merkezleri haline gelmiştir ve çevredeki köylerdeki emekçi köylüleri ailevi küçük işletmelerine ilaveten işe almaktadır. Diğer köylüler arazilerin konsantrasyonu ve tekrar eden kuraklık sebebiyle talihlerini kentlerde denemektedirler.

Ekonomik ve salgınla alakalı zorluklara çevresel bir krizi de eklemek gerekir. 3 milyon vasıtanın (Berlin kentinde 1,2, New York kentinde 1,4 vasıta bulunur) kısmen sebep olduğu hava kirliliği başkent nüfusunun sağlığına kötü tesir etmektedir. Su kıtlığı iklimsel ısınmadan kaynaklansa da, kapitalist tarım tarafından israf edilen bu tabii kaynağın kötü yönetimi ile daha da ağırlaşmaktadır. Mesela tuzlu Urmiye gölü yarı yarıya küçülmüştür.

Kamu bütçe açığının gayri safi milli hasılanın %7’sine tekabül ettiği düşünülmektedir, bu da askeri harcamaların ve bölgedeki diğer hükumetlere yapılan yardımların boyutunu gözler önüne serer, üstelik İran Suriye’ye verdiği askeri ve finansal destekten daha az ekonomik kazanç elde etmektedir (buna bir istisna, Wafa Telecom’un hisselerinin ekseriyetinin Pasdaran kuvvetlerinin elinde bulunan Malezyalı bir şirket tarafından alınmış olmasıdır).

İşçi sınıfının hareketin başını çekmesi için

Milli azınlıklar, İran devletinin boyunduruğundan nefret etmektedirler. İşçi sınıfının hatırı sayılır bir kısmı Kürt, Azeri ve Araplardan oluşmaktadır.

Gençlik hürriyet istemektedir: 1999 senesinde birçok kentte öğrenci isyanları Besic kuvvetleri tarafından şiddetle bastırılmıştı.

2009 senesinde, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin neticelerinin açıklanması, kentlerdeki küçük burjuva sınıfların rejimi sorgulamayan, onun bir parçası olan ve onun sayesinde hayatta kalan İslamcı bir kanadı desteklemek için seferber olmasına yol açmıştır. 150 gösterici öldürülmüştür. Besic kuvvetlerinin yaptığı birçok tecavüz olmuştur. Fakat bu protestolar daha avam başka protestoları hazırlamıştır.

2017 ila 2018 senelerinde, en otoriter fraksiyon liberal olarak isimlendirilen kanada karşı gösteriler başlatmıştır, fakat emekçiler onları aşıp tüm rejime karşı çıkmıştır. İktidar, Amerika Birleşik Devletleri’ni suçlamıştır. Baskı yaklaşık 20 ölüme sebep olmuştur.

2019 senesinde, fiyat artışları bilhassa Kürdistan’da yüzlerce ölüm pahasına ezilen büyük çaplı gösterilere sebep olmuştur. Totaliter rejimlerde aşina olunduğu gibi, göstericiler onlardan herkese söyleyecekleri itiraflar alınabilmesi için işkence görmüşlerdir. 2021 senesinde işçi ve köylüler Huzistan eyaletinde gösteri yapmışlar, en az 8’i öldürülmüştür.

Asrın başından beri grevler yapılmaktadır. Şiddetli baskıya rağmen rejimden bağımsız sendikalar rafinerilerde ve toplu taşımada ortaya çıkmıştır.

Birkaç aydır, İranlı kitlelerin kendiliklerinden başkaldırmaları muazzamdır ve tüm dünyanın sömürülenleri ve ezilenlerinde hayranlık uyandırmaktadır. Her şeye rağmen katil rejim hâlâ yerinde durmaktadır. İran burjuvazisi esasen hiçbir şey kaybetmemiştir ve Ayetullahlar devrilmemiştir. Hâlâ burjuva devleti, bunun finanslarını, silahlarını, mahkemelerini, verilerin merkeziyetini, iletişim araçlarını, casusluk ve baskı araçlarını stratejisi, programı ve yönetimi olmayan emekçi ve öğrencilere karış ellerinde tutmaktadırlar. İşte bu sebepten dolayı ilk dalga sloganlarını aşan sloganlar lazımdır. İşte bu sebepten dolayı eski düzeni devirebilecek ve yeni bir düzen yaratabilecek sınıfı tanımlamak lazımdır. İşte bu sebepten dolayı öz müdafaa ve öz teşkilatlanma örgütleri lazımdır. İşte bu sebepten dolayı sürekli ihtilal stratejisi lazımdır. İşte bu sebepten dolayı bir parti lazımdır.

Yoksa alan, rejimin “reformcuları” tarafından, hanedan taraftarları tarafından, “demokratik” burjuvalar ve Talibanı taklit etmek isteyen Beluç cihatçılar tarafından, Irak’taki Barzani aşiretini taklit etmek isteyen Kürt burjuva milliyetçileri tarafından, İslamcı rejimi düzeltmek isteyen sahte komünistler tarafından (Tudeh), ecnebi ülkelerde sürgündeki gösterilerde hanedan yanlılarına söz veren veya kendi proletaryaları ile kalmayıp tüm dünyanın proletaryalarının en ezeli düşmanı olan emperyalist devletlere çağrıda bulunan sahte komünistler (WPI, WCPI) tarafından doldurulur…

Öncelik, kitlelerin haykırdıkları “Kadın, hayat, hürriyet!” ve “Diktatöre ölüm!” sloganlarına olumlu bir cevap vermektir:

  • Muazzam baskı aygıtının öldürmesine, gençliği, kadınları ve ezilen milli azınlıkları hayattan koparmasına nasıl mani olunabilir?
  • Kadınlar için eşitlik nasıl söküp alınabilir?
  • Hürriyet nasıl elde edilebilir?
  • Diktatörün yerine ne koymak icap eder?

Proletaryanın hegemonyası için

Parçalanmamış bir devletin baskısını mağlup etmek için, rejimin batı yanlısı bölümü tarafından yamalanması teşebbüslerine mani olmak için, İslamcı rejime nihai darbeyi indirmek için, hanedanın geri gelmesine mani olmak için, İran kapitalizmini kurtarmak için “demokratik” muhalefetin oyunlarına gelmemek için proletaryanın mücadelede sınıf olarak var olması lazımdır. Bunu sadece, Komünist Birlik, Enternasyonal Emekçi Birliği, İşçi Enternasyonali, Komünist Enternasyonal ve 4. Enternasyonal geleneğinde öncüleri toplayan ve kendisini tüm dünyadaki kardeşleri ile irtibatlandıran bir parti ile yapabilir.

Gecikmeden tüm işçi teşkilatları, genel grevi teşkilatlandırmak için, kadın ve erkek emekçileri silahlandırmak için, şirketlerde, idarelerde, üniversitelerde, mahallelerde, köylerde şûralar oluşturmak ve onları merkezileştirmek için birleşik bir cephe oluşturmalıdır.

İşçi sınıfına itimat vermek ve topluma ihtilalci bir siyasi perspektif açmak için belirleyici bir yol genel grevdir. İranlı ihtilalci kuvvetler ekonomist bir perspektif ile veya rejimden taviz elde etmek için harekete geçmemeli, işçi sınıfını iktidara getirme perspektifi ile mücadele etmelidirler. İslamcı burjuva devletin ilgası, baskı kuvvetlerinin dağıtılması, işçi şûralarına dayalı işçi ve köylü hükumetinin kurulması ihtilalin merkezi hedefi olmalıdır.

Genel grev emekçilerin imalattaki konumlarından gelen kuvvetini gösterir. Anlık taleplerden öte, fabrika işgali ile kitlesel grev kutsal kapitalist mülkiyeti, üreticiler tarafından yaratılan imalat araçlarının bunu sermaye haline getiren ve üreticileri sömürülenler yapan toplumun bir azınlığı tarafından sahiplenilmesini sorgular. Genel grev uzun süre devam edemez fakat pratikte hangi sınıfın toplumu yönetmesi gerektiği sualini sorar.

Hürriyet isteğinden, öz müdafaadan, genel grevden ve işçi kontrolünden dolayı kaçınılmaz bir şekilde şûralar yeniden doğacaktır. Grev komiteleri, işçi konseyleri, iş yerleriyle kendilerini sınırlamamalı ve tüm emekçileri birbirleriyle kenetlemek için, onları gelecek ve eski emekçilerle, işsizlerle kenetlemek için eğitim ve yaşam yerlerine de yayılmalıdır. Doğrudan demokrasiyi kurmaları icap eder. Her parti, yer akım tahlilini sunup tekliflerini sunabilecektir. Bunların ışığında kararı şûralar verecektir.

Federal bir işçi ve köylü Cumhuriyeti için

Komünistler, hiçbir kısıtlama olmaksızın demokratik hürriyetleri müdafaa ederler. Iran’da iktidara gelmelerine 1905 ila 1906 senelerinde ve yeniden 1979 senesinde ramak kalmıştı. Hiçbir zaman, 1906 senesinde bile genel seçimlerle seçilen bir meclis olmadığından dolayı komünistler, Ayetullahlar siyasi tekeli ilga edildikten sonra, İslamcı Cumhuriyet’in kurumları devrildikten sonra ve sansürün son bulmasının ardından milli bir meclis veya kurucu bir meclis için hür seçimler tertip edilmesi taraftarıdırlar.

Fakat komünistler, hedeflerinin kapitalist grupların meclis odalarının gölgesinde iktidarı ellerinde tuttukları ve profesyonel yalancı aygıtların bunlara hizmet ederek ceplerini doldurdukları sahte demokratik bir rejimden çok daha fazlası olduğunu gizlemezler. 1871 senesindeki Paris Komünü veya 1917 senesindeki Rusya’daki Sovyetler tarzı çok daha üst bir demokrasi taraftarıdırlar, ki bu proletaryanın diktatörlüğünün uygun bir şeklidir.

Konseylerin genelleşmesi ve merkezileşmesi kitlelerin silahlanmasını gerektirir, aynı zamanda onların iktidarı ele geçirmesini ve milli ve ecnebi kapitalist gruplara el konulmasını hazırlar. Toplumun tüm refahı, üreticilerin kolektif emeği aracılığıyla tabiattan gelmektedir, emekçiler, tabiatı korumayı unutmadan toplumsal zenginliğin kontrolünü almalıdırlar.

Pasdaran kuvvetlerine, Besic milislerine, polise ve mesleki askerlere karşı göstericilerin öz müdafaası, işçi milislerinin oluşturulması ve silahlanması acil vazifelerdir. İşçi sınıfı silahları imal etmektedir, onların nakliyatını yapmaktadır; banka hesaplarını kontrol etmektedir, polis ve askerlerin maaşlarının ödenmesini sağlamaktadır. Bu sınıf burjuvazinin paralı askerlerini silahsızlandırmalıdır. Ordu dahilinde, askere çağrılanları ihtilal saflarına kazanmak için, onların silahlarını kadınların, emekçilerin ve milli azınlıkların cellatları olan generallerine ve siyasi yöneticilere çevirmeleri için sistematik bir ajitasyon ve propaganda çalışması yürütülmelidir.

İşçi milislerinin faaliyetleri öz müdafaa ile başlayacaktır. Fakat 1979 senesinde olduğu gibi taarruza geçmeleri icap edecektir: salıverilmeleri için militanların gözaltında tutuldukları ve işkence gördükleri karakollara saldırılar, silahlanmak için kışlalara, onu felç etmek için istihbarat bakanlığına, ilga etmek için İslamcı iktidarın merkezlerine, cellatları cezalandırmak için İslamcı mahkemelere saldırılar tertip edilmesi icap edecektir.

  • Tüm ülkelerin işçi ve kadın teşkilatları, İranlı kitlelerin mücadelesi ile enternasyonalist dayanışmaya!
  • Genel grev! Gösterilerin öz müdafaası sağlansın! İş, yaşam ve eğitim yerlerinde, kışlalarda şûralar kurulsun!
  • Kadınlar için başörtüsü takıp takmama hürriyeti, nasıl istiyorlarsa öyle giyinsinler! Erkekler ve kadınlar arasında eşitlik sağlansın!
  • Kahrolsun İslamcı diktatörlük! Yüce liderlik makamı, Uzmanlar Meclisi ve Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi kaldırılsın! Kurucu Meclis!
  • Baskı kuvvetleri dağıtılsın! Askere çağrılanlar için demokratik hürriyetler tesis edilsin! Subaylar seçilsin!
  • Gençler arasındaki ilişkiler hür olsun! Eşcinsellere ve lezbiyenlere saygı gösterilsin!
  • Dini azınlıklara ve ateistlere saygı gösterilsin! Laiklik tesis edilsin! Şii ruhban sınıfıyla devlet ayrılsın! Devlet hiçbir dine hiçbir şekilde sübvansiyon sağlamasın!
  • Siyasi mahpuslara hürriyet! Tüm demokratik hürriyetler tesis edilsin (ifade hürriyeti, teşkilatlanma özgürlüğü, grev hakkı, gösteri yapma hürriyeti…) ! Hür seçimler yapılsın!
  • Milli azınlıkların kendi kaderlerini kendileri belirleme hakkı tanınsın! İsterlerse İran, Suriye, Irak ve Türkiye Kürtleri için kendi devletlerini kurma hakkı tanınsın!
  • Kiralar dondurulsun, maaşlar derhal hayat pahalılığına endekslensin!
  • Büyük kapitalist çiftliklerin ve dini vakıfların arazilerine el konulsun! Su, kolektif bir şekilde kullanılsın! Gönüllülüğe bağlı kooperatifler kurulsun!
  • İmalat ve dağıtım üzerinde işçi kontrolü sağlansın! Büyük şirketlere ve vakıflara el konulsun! Tek bir kamu bankası olsun!
  • Sosyal güvenlik tesis edilsin! Sağlık ve eğitim hizmetleri kamu tarafından sağlansın, laik ve bedava olsun!
  • Tüm Amerikan yaptırımları ve siyonist suikastlar son bulsun!
  • Orta Doğu ve Akdeniz etrafındaki tüm askeri üsler (Fransız, Çinli, Rus, Büyük Britanyalı, Amerikalı) kapatılsın, Amerikan donanması Körfez’den, Hint Okyanusu’ndan ve Akdeniz’den ayrılsın!
  • İşçi ve köylü hükumeti kurulsun! Orta Doğu Sosyalist Federasyonu kurulsun!
13 ocak 2023
 
CoReP