Bolsonaro yeni bir işçi karşıtı diktatörlük hazırlamaktadır
Aday Bolsonaro’nun en sevdiği jest, bir tabancayla idam etmeyi taklit etmekti. Yeni başkan programını açıkça ilan etti: “Brezilya’da eşi görülmemiş bir tasfiye hazırlamak, ülkenin marjinal kızıllardan temizlenmesini hızlandırmak”, “terörist” olarak adlandırdığı toprağı olmayan köylülerin hareketine son vermek. Kendisi Dilma Roussef’i azleden ve Lula’yı hapse atan hakim Moro’yu “Adalet” bakanı olarak atamak istemektedir. Güvensizlikle mücadele kisvesi altında Bolsonaro kendi milislerini oluşturmak ve polis ile orduyu işçi sınıfına saldırtmak istemektedir. Yandaşları için silahlara serbest erişim sağlanmasına izin vermek ve polis ile askerlerin suçlu olduğundan şüphelenilenleri infaz etmelerinin önünü açmak istemektedir. Seçim kampanyası sırasında işçi hareketinin, eşçinsellerin, feministlerin, siyahilerin, öğrencilerin… militanların birçoğuna karşı saldırılar gerçekleşmiştir.
Bolsonaro “kızıllardan” kurtulmak istiyorsa, bu, kendi sınıfı yani burjuvazi adına ellerinin serbest olmasını istediğindendir. Genelkurmayın yardımıyla, büyük gruplar ve toprak sahiplerinin finansal desteğiyle ve kıtanın emperyalist devletinin yüreklendirmesiyle Bolsonaro, kamu şirketlerini özelleştirmek, işçi maaşlarını ve bursları sınırlandırmak, şirketlerin vergilerini düşürmek, doğrudan vergileri arttırmak, çalışma koşullarını esnekleştirmek, çevre için yapılan harcamaları kısmak, yerli halkların tüm haklarını hiçe sayarak Amazon bölgesinin engelsiz yağmalanmasının önünü açmak, vs. istemektedir. Birinci turun ardından onun beklenen zaferi borsada fevkalade bir artış ile karşılanmıştır.
Lula ile PT’nin burjuvaziye boyun eğmeleri gericiliğin yolunu açmıştır
Bu noktaya nasıl gelinmiştir? Ekim 2007’de Lula’nın ilk defa başkan seçilmesinden 2018 senesinin sonunda işçi hareketinin ezilmesi tehdidine nasıl gelinmiştir?
Bu, Lula ile PT’nin ihanetinin, burjuva devletin (yargı sisteminin, polisin, ordunun…) kabulünün, Brezilya kapitalizminin müdafaasının, sömürenlerle (tarım, sanayi, finans kapitalistleriyle) mücadelenin reddedilmesinin, burjuva partilerle (PSDB, PMDB…) ittifakın bir neticesidir. Lula ile PT ne halkı silahlandırmaya cesaret etmiş ne de kapitalistlerin varlıklarını kamulaştırmaya başlamıştır.
Dolayısıyla kapitalist azınlık tüm ekonomik gücünü (üretim araçlarının mülkiyetini, sömürme ve işten çıkarma kabiliyetini) ve siyasi gücün önemli kısmını (hizmetinde olan baskı aygıtlarını) elinde tutmuştur.
“Halk cephesi” türü hükumetlerin siyasetleri, kapitalist kriz Brezilya’yı vurunca en fakirler lehine alınan önlemleri güneşteki kar gibi eritmiştir. 2010 senesinde, ham madde ihracatının taşıdığı iktisadi büyüme hâlâ %7,5 değerindeydi. Bu büyüme, kapitalizmi muhafaza ederken, gelirlerin sınırlı yeniden dağıtımına imkân sağlamaktaydı. Fakat 2010 senesinde Roussef’in seçilmesinin ardından büyüme 2014 yılında %0,2 ile sınırla kalmış, daha sonra ise küçülme başlamıştı.
Baskın sınıf ağustos 2016 tarihinde seçilmiş başkanı azletmiştir
Ekonomik krizle beraber, Brezilya burjuvazisi faturayı kendisi yerine kitlelerin ödemesini istemiş ve aynı zamanda PT’nin iktidarda olmasına git gide daha az hoşgörü göstermeye başlamıştır. 2013 senesinde dünya futbol kupasını misafir etmek için yapılan çalışmaları yöneten büyük inşaat şirketlerine verilen kamu parası 11 milyar avroyu bulmuştur, aynı şirketler günümüzde Bolsonaro’yu desteklemektedirler. Ancak sınıf işbirliğine dayalı Roussef hükumeti 2015 senesinde devlet okullarının ve Bolsa Familia programının bütçelerinde kısıntıya gitmiş, orman katlinin önünü açmıştır…
Tüm dünyada “reformcu” partilerin yöneticilerinin iktidara geldiklerinde inanmış gibi görünmeye çalıştıklarının aksine, burjuvazi, kendisine verilen tavizlere teşekkür olarak isteklerini hiçbir şekilde kısmaz, tersine karşı saldırısını hazırlamak için bu tavizlerden beslenir.
PT partisi, ordunun bütçesini %42 oranında arttırarak genelkurmayla uzlaşmayı başarabilmiş midir? Bu parti, 2010 senesi seçimlerinin iki turu arasında kürtaj ile eşcinsel evlikikleri yasalaştırmama taahhüdüyle Evanjelist kiliselerin gönlünü almayı başarmış mıdır? PT, PMDB, PP, PRB partilerini onları hükumete dahil ederek ve PMDB partisinden Temer’i Dilma Roussef’in yanına başkan yardımcısı olarak atayarak sadık bir müttefik yapmayı başarabilmiş midir? Bu partiler 2016 senesinde Roussef’in azledilmesine ve Temer’in onun yerine geçmesine, Lula’nın tekrar aday olmasını yasaklamaya ve hapse atılmasına varacak soğuk darbeyi hazırlamışlardır! Buna rağmen, PT ile PCdoB, PROS adında aynı tür bir partiyle 2018 senesinde seçim koalisyonuna gitmişlerdir.
Gerçekten de burjuvazi, büyük şirketleri, yöneticileri, yıllardır aşırı ücret talep etmekte, özellikle kamu işlerinde devasa operasyonlar için yolsuzluk yapmaktadırlar. Ve yine burjuvazi, onun devleti ile yargı sistemi, tüm seçilenlerin dahil oldukları yolsuzlukları aydınlatmak için Lava Jato operasyonunu başlatmışlardır, ancak bu operasyon sadece PT ve yöneticilerine odaklanmıştır.
Böylece orduda öğrendiği milliyetçi ve dinci “Her şeyden önce Brezilya, herkesin üzerinde tanrı” sloganı ile eski vasat asker ve marjinal milletvekili Bolsonaro, yolsuzlukla mücadelenin şampiyonu gibi görünebilmiştir, ki özel medyaların çoğunluğu birkaç zengin aileye aittir ve bu aileler de Bolsonaro’yu desteklemiştir. Halk cephesi, Fransa’da 1936 ila 1937 senelerinde, İspanya’da 1936 ila 1938 senelerinde, Şili’de 1971 ila 1973 senelerinde olduğu gibi gericiliğin önünü açmış, kitlelerin bir kısmını PT’den uzaklaştırmış ve Bolsonaro’nun seçimlerdeki başarısına imkân vermiştir.
Tüm sömürülenleri ve ezilenleri gericiliğe karşı seferber etmek
2016 senesinde Brezilya işçi sınıfı ile gençliği bir mağlubiyet yaşamışlardır, 2018 genel seçimleri de bu mağlubiyeti pekiştirmiştir ancak işçi sınıfıyla gençlik ezilmiş değillerdir. Seferberlik kabiliyetleri ve istekleri 2016 senesinde gösterdikleri gibi ve 2018 senesinde kadınların #EleNão sloganı ile yaptıkları seferberlikle gösterdikleri gibi yüksektir. Emekçiler ile öğrenciler demokratik hürriyetlerin sonunun, kitlesel baskının ve teşkilatlarının yasaklanmasının önüne geçebilirler.
Bunun için net bir eksende organize olmak şarttır: işçi sınıfının bağımsızlığı, tüm sömürülenlerin ve ezilenlerin işçi sınıfı etrafında bütünleşmesi! Fakat PT hiçbir ders almamıştır ve emekçilere sömürenlerin şu ya da bu sektöründe umut vaat ederek onları felç etmeye devam etmek istemektedir.
En önemli sendikal konfederasyon olan CUT’nin yönetimi 28 ekimde “demokratik ve halk güçlerinin birliği” çağrısında bulunmuştur. 2016 mağlubiyetinin esas sorumluları yani PT’nin liderleri panik halinde 31 ekimde toplanmış ve boyun eğmeye devam ederek “demokratik bir direniş cephesi” kurmak için PROS ile yapılan ittifakı “tüm demokratlara” genişletmek istemektedirler.
PT’nin başkanlık seçimlerindeki adayı Haddad, “Ulusun menfaatlerini her şeyin üzerinde tutacak bir muhalefeti temsil etmek” istediğini beyan ederek Bolsonaro’nun sloganını ilginç bir şekilde neredeyse kelimesi kelimesine tekrar etmiştir. “Ulusun çıkarları”, burjuvaziyle kol kola ittifak politikasının peşinde koşmak anlamına gelir ve bu politika proletaryayı sömürülme ve ezilme zincirine vurur.
PT, PCdoB, PSOL… barışçılık çağrısı yapmaktadırlar, ki bu Bolsonaro’nun, genelkurmayın, polisin, büyük toprak sahiplerinin adamlarının ellerini serbest bırakma manasına gelir.
Tüm dünyada burjuvaziler, işçi hareketinin her ülkedeki kazanımlarına karşı saldırıda bulunmaktadırlar: kamu sağlık hizmetleri, kamu eğitimi, sosyal güvenlik, emekli maaşları, keyfi işten çıkarmalara karşı yasal güvenceler, çalışma süresi sınırlamaları, toplu sözleşmeler vs. Her yerde hükumetler, işçi hareketinin sermayeye karşı çok önemli bir kazanımı olan demokratik hak ve hürriyetlere karşı kanunlar çıkarmaktadırlar. Amerikan hükumeti İran’a karşı yeni bir abluka başlatmıştır. Türk hükumeti, Kürtlere karşı yeniden savaş başlatmıştır. Genel eğilim, militarizm, güçlü devletler ve bunun neticesi olarak baskı güçlerinin güçlendirilmesi istikametindedir.
Bu bir nitelik değişimidir. Roussef’in devrilmesi ile sivil kıyafete bürünmüş ordunun iktidara gelişi, El-Sisi, Trump ile Duterte’nin seçilmesi, Salvini-Di Maio ve Modi hükumetlerinin, Pakistan, İran ile Türkiye’de İslamcı rejimlerin iktidara gelişi, Büyük Britanya’nın AB’den çıkma referandumu paralel gelişmelerdir… Dünyanın her yerinde burjuvazinin bazı fraksiyonları ne pahasına olursa olsun kâr ile özel mülkiyetin devamını muhafaza etmek için dine, yabancı aleyhtarlığına, korumacılığa, çevrenin hızlanan imhasına, göçmenlere nefretle yaklaşıma ve sosyalizm karşıtlığına yuvarlanmıştır.
Yükselen barbarlığa karşı proletaryanın kapitalizme karşı, emekçilerin iktidarı için, sosyalizm için mücadelenin önünü tekrar açması gerekmektedir.
İşçi sınıfının, emekçi köylülerin, öğrenci gençliğin, gecekonduda oturanların, yerlilerin ve askere çağrılmış olanların gerekli mücadelesi evvela sınıf bağımsızlığını gerektirir.
CUT, CTB, CSP-Conlutas, PT, PSOL, PCdoB, PSTU, PCB, PCO… emekçi teşkilatları birleşik işçi cephesini derhal hazırlamak için bütünleşsin!
Şirketlerde, mahallelerde, gecekondu mahallelerinde, kırsal kesimde, okullarda, üniversitelerde, birliklerde kendi kendini koruma komiteleri kurulsun ve merkezileştirilsin! Genel grev hazırlansın!
Tüm demokratik hürriyetler sağlansın! Lula serbest bırakılsın!
Bolsonaro’ya hiçbir sendikal teklif götürülmemelidir! Sosyal güvenlik ile tüm sosyal kazanımlar müdafaa edilsin! Tüm işçi talepleri karşılansın! Kahrolsun Bolsonaro ve hükumeti! Seferberlikten gelen işçi ve köylü hükumeti!
Tüm ülkede Bolşevik Parti modeline dayalı devrimci bir işçi partisi kurulsun!