Amerikan emperyalizminin Afgan proletaryasının lehine olmayan tarihi bir mağlubiyeti

      Amerikan emperyalizminin Afgan proletaryasının lehine olmayan tarihi bir mağlubiyeti için yorumlar kapalı
Afgan başkan Eşref Gani’nin 2021 senesinin ağustos ayı ortasında Birleşik Arap Emirlikleri’ne kaçışı ve ağustos ayının sonunda vatandaşlarını Amerika sefaretlerinden ülke dışına aktaran Amerikan helikopterleri, 2014 senesinden beri işbaşında olan kukla hükumetin çöküşü ile bilhassa Amerika Birleşik Devletleri, Büyük Britanya, Almanya, Fransa ve İtalya olmak üzere batılı emperyalist kuvvetlerin başarısızlıklarının simgeleridir.

1975 Vietnam’ı ile fark, milli hareketin sermayeyi kamulaştırmaya ve ekonomileri kolektivize ve planlı olan SSCB ile Çin’e dayanan bir parti tarafından başının çekilmiş olmasıdır. Vietnam “komünist” partisi ile FNL, bölünmüş ve işgal altında olan ülkenin işçi sınıfını, fakir köylülerini ve aydınların bir kısmını saflarına katmayı başarabilmekle kalmamış, bürokratik ve milliyetçi yapısına rağmen – istemeyerek de olsa – küresel emperyalizmin kalesinde öğrenci gençlik ile zenci emekçilerin başkaldırısında da rol oynamıştır.

Afganistan’ın istiklali ve birliği davasına günümüzde Taliban yani arazi sahiplerinin, mollaların ve aşiret reislerinin teşkilatı el koymuş durumdadır, ki Troçki bunları “en karanlık ve gerici unsurlar, İslamcı önyargıların en kötülerine sahip olanlar” olarak tanımlamıştır (Doğu emekçilerinin komünist üniversitesinde konuşma, 21 nisan 1924). Böyle bir çelişki, 20. asrın sonunda kapitalizmin Avrupa’nın doğusunda, Rusya’da, Çin’de ve Vietnam’da geri getirilmiş olması ve Afganistan Stalinist partisinin toplumsal bir ihtilali yönetememesi ve yerel varlıklı sınıfların varlıklarını kamulaştıramamasıyla açıklanır.

1944-1978: Amerika Birleşik Devletleri ile SSCB arasında gidip gelen bir devlet

Hudutları 19. asırda Britanya ve Rus imparatorlukları arasındaki paylaşımdan oluşan ülkenin yapısı ayrışıktır: dil olarak Farsçaya yakın olan Darice, Kuzey Peştuca ile Güney Paştuca, veya Türk lisanları ailesinden Güney Özbekçe konuşulur ve birçok din, ekseriyet Sünni Müslüman, Şii Müslüman azınlık, Budistler, Hinduizm ve Sihizm mensupları bulunur…

1973 senesinde nüfus 12 milyondan biraz fazla kişiden oluşmaktaydı. Bunun yaklaşık 10000’i sanayi şirketlerinde, 300000’i küçük zanaat şirketlerinde çalışmakta, kalan nüfus ise olabildiğince tarımdan geçinmeye çalışmaktaydı. Tarım sulamaya bağımlıydı, nüfusun %4’ü ekilebilir arazilerin %40’ına sahipti ve bu, ekseriyeti Müslüman olan ruhban sınıfı tarafından haklı gösterilmekteydi.

Üniversiteler, dinci gericiler ile ilerici milliyetçiler arasında şiddetli çarpışmalara sahne olmuştu. İslamcılar (Burhaneddin Rabbani, Ahmed Şah Mesud, Gulbeddin Hikmetyar…), İslamcı bir teşkilat olan Cemaat dahilinde yapılanmıştı. Stalinistler (Mir Ekber Kiber, Babrak Karmal ve Nur Muhammed Taraki…), ihtilalci istekleri olan gençlik ile kariyer iştahı olan fırsatçıları etrafında toplayan Afganistan Demokratik Halk Partisi’ni (ADHP) 1965 senesinde kurmuşlardır. Maalesef, bu parti komşu SSCB’nin tesiri altında kalmıştır. Resmi stratejisi, “aşamalı ihtilal” ve “emperyalizm karşıtı birleşik cephe” idi: demokratik bir ihtilali milli burjuvazi ile yapmak istiyordu ve pratikteki hedefi Afganistan’ı Amerikan emperyalizminin askeri, ekonomik ve ideolojik baskısına maruz kalan komşu SSCB lehine etkisiz hale getirmekti.

Bu parti, başkentte öğrenci hareketini ve taşımacılıkta, inşaat sektöründe, tekstil sanayinde, madenlerde ve elektrik üretiminde grevleri yönetmekteydi, kırsal kesimlerde kök salmaya bile başlamıştı. Partide iki bölüm mevcuttu:

  • sağ kanat, Karmal ile hanedanı demokratikleştirme iddiasındaydı, yayını hoşgörülen Parşam (Bayrak) mecmuasını yayınlamaktaydı;
  • sol kanat, Taraki ve Hafızullah Amin ile cumhuriyet talebinde bulunuyordu, kısa süre içinde yasaklanan Halk mecmuasını yayınlamıştı.


Ülke ihtilal öncesi bir aşamaya girmişti. Eksi bir başbakan ve kraliyet ailesi mensubu olan general Muhammed Davud, ADHP-Parşam’ın desteğiyle bir darbe yapmıştı. Bunun ardından Cumhuriyet ilan edilmişti: çok umut edilen emperyalizm karşıtı birleşik cephe olabilir miydi bu? Teşekkür mahiyetinde ADHP-Parşam birçok bakanlık almıştı.

Davud, sözlerini tutmamıştı: tarım reformu yapılmamış, ülkede radikal bir çağdaşlaşmaya gidilmemişti. Ayrıca, emekçiler ve öğrencilere karşı eski kralınki gibi bir baskı siyaseti gütmeye başlamıştı. 1974 senesinde, Davud, SSCB’ye karşı Amerika Birleşik Devletleri’ni seçtiğinde ADHP-Parşam mensubu bakanları kovmuştu.

Kendisine bir taban oluşturabilmek için milliyetçiliği kullanmış, komşu Pakistan’dan tartışmalı bölgeleri istemiş ve milliyetçi Beluç gerillaların eğitim kamplarını kabul etmişti. Buna misilleme olarak Butto hükumeti, azılı Cumhuriyet karşıtı olan ve Pakistan istihbarat servisleri (ISI) ile yakın ilişki kuran Afganistan’daki İslamcılara destek vermişti. 22 temmuz 1975 tarihinde İslamcı bir başkaldırı olmuştur, ki Burhaneddin Rabbani, Ahmed Şah Mesud ile Gulbeddin Hikmetyar bu başkaldırıya iştirak etmişlerdir.

1978-1979: neticeye ulaşamayan bir toplumsal ihtilal



Temmuz 1977 tarihinde Kremlin ADHP’nin her bölüm için %50’lik bir pay temelinde tekrar birleşmesini emretmiştir, halbuki Halk tabanın %80’ini oluşturmaktaydı (yaklaşık 8000 mensup ve 42000 sempatizan).

17 nisan 1978 tarihinde Davud hükumeti, bir ADHP yöneticisi olan Mir Ekber Kiber’i öldürtmüştür. ADHP, 15000 ila 50000 katılımcının seferber olduğu gösteriler tertip etmiştir. Buna cevap olarak Davud, Taraki ile Karmal’ı 25 nisanı 26 nisana bağlayan gecede gözaltına almıştır. Celalabad kentinde, ordunun çeşitli bölümleri birbirlerine ateş açmıştır. 27 ağustos 1973 tarihinde, Kabil kentindeki protesto toplantısı esnasında Mig uçakları başkanlık sarayına roket atmışlardır. Tank birliklerinin desteğiyle, başkaldıran askerler Davud’u öldürmüş ve iktidarı ADHP’ye teslim etmişlerdir.

Kabil nüfusu kızıl bayrak altında kitlesel gösterilerde bulunmuştur. SSCB’deki Brejnev hükumeti buna hazırlıksız yakalanmıştır. Nisan ihtilali, çok iyi hazırlığı yapılmış bir darbenin neticesi değil, sadece vaziyetten kaynaklanan bir olgudur. Şûraların eksikliği ve ADHP’nin tabiatı sebebiyle sınırlı olan kent ihtilalinin başlangıcını destekleyecek kırsal bir devrim olmamıştır. ADHP partisi, burjuva milliyetçilik çizgisine hizalanmış (Hindistan’da Gandi, Mısır’da Abdünnasır, Endonezya’da Sukarno, Arjantin’de Peron gibi) ve kuruluşundan beri SSCB’nin yüksek tesiri altında kalmıştır. Afganistan’ın sosyalist bir değişime gitmesi bu partinin hedefi değildi.

Afganistan Demokratik Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Taraki (ADHP-Halk), Devrimci Konsey başkanı olmuş, Karmal (ADHP-Parşam) başkan yardımcısı, Amin (ADHP-Halk) dışişleri bakanı olmuştur. Hükumette tek bir kadın bulunmamaktaydı.

Kızıl bayrağın kabulüne ilaveten, Taraki-Karmal hükumeti ilerici tedbirler almıştır: tefeciliğin yasaklanması, erkek ve kadınlar arasında hukuki eşitlik, zoraki evliliklerin yasaklanması, başlık parasının kısıtlanması, okur-yazarlık kampanyaları, azınlık dillerinin tanınması, arazi dağıtımı… Fakat hükumet, sulamayı tarım sömürücülerinin kontrolünde bıraktığından ve bunun tüm arazi dağıtımını anlamsız kıldığından dolayı bir köylü hareketi oluşturabilmekten aciz kalmıştır.

1978-1992: “mücahitlerin” karşı devrimi

Bu tedbirler arazi sahiplerini, aşiret reislerinin ve 300000 Müslüman ruhbanı son derece öfkelendirmiştir. Toprak reformu ve kadınların hürleşmesi, teokratik veya monarşist, Sünni veya Şii, Peştun veya başkası tüm İslamcı karşı devrimi karşısına almıştır: Hizb-i İslami Gulbeddin (Hikmetyar’ın İslamcı partisi), Cemiyet-i İslami (Rabbani ile Mesud’un İslamcı teşkilatı), Cephe Nejat-i Melli (Müceddidi milli kurtuluş cephesi), Hareket-i enketab-i (Muhameddi’nin İslami devrim hareketi), Mahaz-i-Melli-i-Islami (Gaylani’nin milli İslami cephesi), Şûra-i İttifak (Beheşti’nin İslami birlik konseyi), Hareket-i İslami (İslami hareket), vs. Mücahitleri, “komünistler” ve dini küçük görenlere karşı cihat çağrısı yapmışlardır. Bazı bölükler İslamcılara katılmışlardır.

Gizli servisler, ki bunlara Pakistan’ın ISI’si, Arabistan’ın GIP’i ve Amerika Birleşik Devletleri’nin CIA’si (Demokrat Parti’li Carter’ın onayıyla) silah ve iletişim araçları sağlamışlardır. Bunlarla bağlantıda olan beynelmilel İslamcı şebekeler para ve gönüllü desteğinde bulunmuşlardır. El Kaide’nin tüm kurucuları (ki Suudi Arabistan’daki büyük bir kapitalist ailenin mirasçısı olan Bin Ladin de bunlara dahildir) bu esnada işe başlamışlardır.

Çağdaşlaşma yanlısı burjuva hükumet bu git gide büyüyen muhalefete askeri yollarla karşılık vermiştir. Ordu, sömürülen vasallar ile derebeyleri, köylüler ile imamlar arasında hiçbir fark gözetmeden asi köyleri bombalamıştır.

Temmuz 1978 tarihinde karşı devrimi mağlup etmekten aciz hükumet parçalanmıştır. ADHP-Parşam bazı reformları geri almak ve Davud’un temsil ettiği milli burjuvazi ile bir ortak yol bulmak istemiştir. ADHP-Halk onu tasfiye etmiştir: Parşam yöneticileri sürülmüş, yandaşları hapse atılmış veya öldürülmüştür. Aralık 1978 tarihinde Taraki, Brejnev ile bir mutabakat antlaşması imzalamıştır. Mart 1979 tarihinde Taraki, Kosigin’den askeri birlik göndermesini talep etmiştir ancak bu talep reddedilmiştir. ADHP-Halk da parçalanmıştır: Rus danışmanların etkisinde olan Taraki, eylül 1979 tarihinde Amin’i görevden almıştır. Ancak Amin başarılı bir darbe teşebbüsünde bulunmuş ve “büyük yöneticiyi” ekim ayında öldürmüştür. Bu şartlarda kentlerdeki halk desteği çökmüştür. Bunun aksine, cihatçılar İran’daki İslamcı karşı devrimden cesaretlenmişlerdir.

1979-1989: SSCB müdahalesi

Aralık 1979 tarihinde komşu Afganistan’ın Amerikan emperyalizminin kontrolüne düşmesinden ve cihadın Orta Asya’da kendi ulusal bölgesine sıçramasından çekinen SSCB hükumeti, askeri birlikler göndermiştir. KGB ile Rus özel kuvvetleri, Amin ile ADHP-Halk’ın merkezi komitesinin birçok mensubunu tasfiye etmişlerdir (Ştorm-333 operasyonu).

Devrin emperyalist kuvvetlerine hizalanan sosyal demokrat partiler, SSCB’nin müdahalesini kınamışlardır. Dünyanın tüm Maoistleri, kendilerini 1935 senesinden beri burjuvazilerine satmış çeşitli “komünist” partiler ve 2. Cihan Harbi’nin sonrasında 4. Enternasyonal’in bozulmasından ortaya çıkmış akımların ekseriyeti (Cliffçiler (SWP/Büyük Britanya, SR/Mısır…), Pablistler-Morenistler (PTS/Arjantin, PSTU/Brezilya…), Lambertistler (POID/Fransa, POI/Fransa, PT/Cezayir…), Grantistler (SP/Büyük Britanya, Salt/Amerika Birleşik Devletleri, El Militante/İspanya…), Pablist-Mandelciler (NPA/Fransa, PST/Cezayir, SR/Büyük Britanya…), Hardyciler (LO/Fransa…), vs.) onlara yedeklenmişlerdir.

Socialist Challenge, IMG/Büyük Britanya, 4 ocak 1980

Socialist Worker, SWP/Büyük Britanya, 12 ocak 1980

Lutte ouvrière, LO/Fransa, 19 ocak 1980

Informations ouvrières, PCI/Fransa, 1 mart 1980

Correo Internacional, LIT-4E, eylül 1985

Socialist Worker, ISO/Amerika Birleşik Devletleri, mayıs 1988




Sanki tarım reformu uygulamakta olan ve kadınların hürleşmesi için çalışan bir hükumetle buna tüm gücüyle karşı çıkan ve tüm işçi teşkilatlarını ezmek isteyen feodal ve dinci gericilik arasındaki bir harpte tarafsız kalmak mümkünmüş gibi.

Komünist partiler için en geri kalmış ülkelerdeki özgürlükçü ihtilalci hareketleri desteklemek ihtiyacını göz önünde bulundurmak gerekir… Aynı zamanda, ruhban sınıfıyla diğer gerici ve Orta Çağ’dan kalma unsurlar ile mücadele etmek, genel İslamcılıkla ve benzer diğer akımlarla mücadele etmek gerekir. (Komünist Enternasyonal’in 2. kongresi, Milli ve sömürge meseleleri üzerine tezler, temmuz 1920)

Proletarya, bağımsız demokratik cumhuriyet, kadınlara hakları olan yeni haklar verilmesi gibi kısmi talepleri destekler ve benimser. (Komünist Enternasyonal’in 4. kongresi, Doğu meselesi üzerine tezler, kasım 1922)

Sanki ne kadar bozulmuş olursa olsun bir işçi devletiyle baskın emperyalizm tarafından silahlandırılan karşı devrimci çeteler arasında bir savaşta tarafsız kalmak mümkünmüş gibi.

Moskova oligarşisine karşı yorulmaz bir mücadele verirken, 4. Enternasyonal kesin bir şekilde SSCB’ye karşı emperyalizme yardımcı olan tüm siyasetleri reddeder. (4. Enternasyonal konferansı, Manifesto, mayıs 1940)

Amerika Birleşik Devletleri ile cihatçılara karşı tavır almak, Afganistan hükumetleri ile SSCB siyasetlerini onaylamak manasına gelmez, tıpkı 4. Enternasyonal’in SSCB bürokrasisi ile Stalin’e arka çıkmadığı gibi. 1979 senesinde SSCB’nin başındaki bürokrasi, İslamcı gericilikten ziyade (kendi proletaryasına da genişleyebilecek olan) ihtilalden çekinmekteydi. Bu bürokrasi, sadece hudutlarında müttefik bir Afganistan olmasını istiyordu. Sovyetler Birliği’nin azami asker sayısı (110000), 1956 senesinde Macaristan’daki proleter ihtilali ezmek için gönderilen asker sayısından (yaklaşık 200000) oldukça azdı.

Kremlin, Karmal hükumeti (ADHP-Parşam) kurup siyasi polisi Muhammed Necibullah’a (PDPA-Parşam) emanet etmiştir. Bu kanlı darbenin neticeleri, krizi daha da derinleştirmiştir: birçok asker, ki buna eski ADHP mensupları da dahil olmuştur, İslamcı karşı devrime iştirak etmek için veya ülkeden çıkmak için askerden kaçmıştır.

1986 senesinde Reagan, mücahitlere gelişmiş bir silah olan Stinger hava savunma füzelerini vermiştir, bu da mücahitlerin yüzlerce gelişmiş taarruz helikopterini düşürmelerine imkân sağlamıştır. Afgan ve Rus orduları askeri avantajlarını yani semaların kontrolünü kaybetmişlerdir. Amerikan devleti kendi hudutları dahilinde ve Latin Amerika’da uyuşturucuya karşı savaş açmışken, afyon kartelleri, Rus askerlerine ve bilhassa dünya piyasasına eroin sağlamıştır.

1986 senesinde Brejnev, Karmal’ın yerine Necibullah’ı getirmiştir. 1987 senesinde, yeni ADHP-Parşam hükumeti ülkenin bayrağını ona Müslüman bir renk vermek için değiştirmiş, arazilerin kolektifleştirilmesinden vazgeçmiş, 100’den fazla cami inşa etmiş, devlet kontrolü altında Diyanet İşleri Başkanlığı’na benzer bir kurum kurmaya çalışmış, tahsilde dine tekrar yer vermiş, monarşist sorumluları ve aşiret reislerini geri çağırmıştır. Tüm bunlara rağmen, Demokratik Afgan Cumhuriyeti üç sene boyunca hayatta kalmayı başarmıştır, çünkü haklı bir şekilde İslamcı faşist tehditten endişe eden kentlerin nüfusunun ekseriyetinin desteğine sahip olmuştur.

Proleter bir partinin eksikliğinde, komünist enternasyonalist bir strateji ile ciddi demokratik ve laik bir perspektif olmadığından dolayı, işçi sınıfı çaresiz ve tüm sömürülenlerle ezilenlerin başını çekmekten aciz kalmıştır. Ülke perişan bir halde bulunmuştur, bir milyon kişi ölmüş, bir o kadarı da yerinden edilmiştir. SSCB’nin kendisi de parçalanma sürecine girmiştir. 1989 senesinde Reagan, Gorbaçov’a Afganistan mevzusunda hiçbir taviz vermemiştir, Gorbaçov da birliklerini geri çekmiştir.

1992-2001: İslam Devleti’nden Hilafete

Nisan 1992 tarihinde, CIA ve Pakistanlı ISI’nin baskısıyla koalisyona gitmiş olan İslamcı savaş şefleri, laik milliyetçi rejimi devirmiş, Necibullah’ı öldürmüş ve Afganistan İslam Devleti’ni kurmuşlardır. Burhaneddin Rabbani başkan olmuştur, Hamid Karzai ile Abdullah Abdullah, tüm emperyalist devletlerin tanıdıkları İslamcı hükumete iştirak etmişlerdir. Derhal, çeşitli gerici fraksiyonlar 4 sene boyunca birbirleriyle savaşmaya başlamışlardır. Kargaşa, Pakistan hududu bölgesine yayılmıştır.

1996 senesinde, cihatçıların arasında en karanlıkçı ve tutarlı olan ve Pakistan’ın destek verdiği Muhammed Ömer’in Taliban hareketi (Taliban, talebe veya bilgi talep eden manasına gelir), rakiplerini mağlup etmeyi başarmıştır. 1996 senesinde iktidarı ele geçirmiş ve ülkeyi birleştirmiştir. Sadece Mesud’un Afganistan Birleşik İslami Kurtuluş Cephesi (Batılı basında Kuzey İttifakı olarak tabir edilir) kuzey doğuda Pençşir Vadisi’nde bir bölgeyi elinde tutmayı başarmıştır. Şeriat adına verilen adalet ile düzenin geri gelmesi, mücahit klikleri arasındaki kavgalardan doğan kargaşadan yorulmuş olan kırsal kesimdeki arazi sahiplerinin ve hatta kent nüfusunun hoşuna gitmiştir. Taliban hareketi, demokrasiyi ve kadınların kaderini unutmuş Amerika Birleşik Devletleri tarafından desteklenen Afganistan İslami Emirliği’ni kurmuştur.

Spor, müzik, tiyatro, sinema, televizyon… yasaklanmıştır. Küçük hırsızların uzuvları kesilmeye başlanmıştır. İslamcı faşist rejim, işçi teşkilatlarını yasaklamış, komünist militanları öldürmüş ve Şii azınlıklara baskı uygulamıştır (ağustos 1998 tarihinde, ülkenin kuzeyindeki Mezar-ı Şerif kentinde binlerce Hazara katledilmiştir). Kadınlar evlere hapsedilmiştir ve sadece erkek bir aile mensubuyla dışarı çıkabilmiştir. Kız çocuklarının eğitime erişimi son bulmuştur. Zina yapan kadınlar taşlanmaya başlanmıştır. Siyasi muhalifler ile eşcinseller işkenceye maruz kalmışlar ve halka açık bir şekilde idam edilmişlerdir.

Eylül 2001 tarihinde, kurmayları İslami Emirlik tarafından korunan cihatçı El Kaide şebekesi, Suudi fanatikler tarafından Amerika Birleşik Devletleri topraklarında saldırı düzenlemiştir. Yine eylül 2001 tarihinde El Kaide, Afganistan Birleşik İslami Kurtuluş Cephesi (“Kuzey İttifakı”) şefi Mesud’u öldürmüştür.

2001-2021: Amerikan işgali

7 ekim 2001 tarihinde, Amerikan hükumeti (Cumhuriyetçi Parti) tarafından yönetilen bir NATO koalisyonu Afganistan’ı işgal etmiştir. Taliban tarafından yerlerinden edilmiş mücahit savaş şeflerinin desteğiyle, bu koalisyon kolayca galip gelmiştir. Koalisyona hükumeti Sosyalist Parti (PS) tarafından yönetilen ve Fransız Komünist Partisi’nin (PCF) iştirak ettiği Fransa, (Yeşiller ile koalisyonla) SPD’nin yönettiği Almanya, hükumeti sadece İşçi Partisi’nden oluşan Büyük Britanya, hükumetine Fransızca konuşan bölgeden PS ve Hollandaca konuşan bölgeden SP’nin dahil olduğu Belçika iştirak etmiştir.

Beynelmilel işgal kuvveti temelinde, oğul Bush kendisine uygun bir rejim kurmaya başlamıştır: 2001 senesinde Bonn mutabakatı, 2002 senesinde Tokyo konferansı. Hükumet geçici olarak artık bir CIA ajanı olan Karzai’ya verilmiştir. Birleşmiş Milletler, mart 2002 tarihinde genel seçimlere dayanmayan (ve Kurucu Meclis vazifesi gören) bir Loya Jirga toplamıştır, ki 1600 delege bu toplantıya katılmıştır: dernekler (sivil toplum örgütleri), şirketler, Karzai ve onun uyuşturucu taciri ailesi, eski kral Zahir Şah, İslamcı savaş şefleri (Birleşik İslami Kurtuluş Cephesi, Cemiyet-i İslami, Afganistan İslami Hareketi…). 800 delege, Zahir’in devlet başkanı olması için imza vermiştir, fakat bu hiçbir şekilde Amerikan hükumetinin niyeti olmamıştır. Baskı, yolsuzluk ve tehditlerin neticesinde, Karzai iki sene için hükumet başkanı olarak kabul edilmiştir.

2004 senesinde, Karzai sloganı “Allah’dan başka bir tanrı yoktur ve Muhammed onun elçisidir” olan İslam Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Anayasası’na göre, başkan genel seçimlerle seçilir. Karzai, 2004 senesinde seçilmiş, 2009 senesinde ise tekrar seçilmiştir. Abdullah Abdullah’a karşı zorlukla seçilen Eşref Gani, Karzai’nin ardından göreve 2014 senesinde gelmiştir. Gani, 2020 senesinde paralel bir hükumet oluşturan ve ardından rakibiyle iktidarı paylaşmayı kabul eden Abdullah’a karşı tekrar seçilmiştir.

2006 senesinden itibaren (Taliban ve İslam Devleti-IŞİD), NATO tarafından oluşturulan resmi orduya karşı gerilla harbine yeniden başlamışlardır ve kentlerde ekseriyetle işgal birliklerine ve hükumet kuvvetlerine karşı, ancak bazen kasten sivilleri de hedef alan intihar saldırılarında bulunmuşlardır. Kırsal kesimdeki nüfus, Amerikan kara birliklerinin keyfi tasfiyelerinden ve Batılı uçak veya İHA’larının bombardımanlarından mağdur olmuşlardır.

Taliban, küreselleşmiş suç kapitalizmiyle irtibatlı olarak haşhaş ile afyon kaçakçılığını teşvik etmiştir ve bunu yaparken Kur’an da tüm uyuşturucu kullanımının yasak olmasından utanmamıştır. Batılı fonları zimmetlerine geçirmekle kalmayıp, siyasiler, subaylar ile memurlar mafya türü faaliyetlerde de bulunmuşlardır. Nüfusun kitleleri, böyle bir hükumet için canını tehlikeye atmak istememiştir.

Birçok sözleşmeli Amerikan askeri sakat ve travma geçirmiş olarak ülkelerine dönmüştür. İntihar sayısı, çatışmalarda ölen sayısından yüksek olmuştur. 2001 senesinden beri Afganistan işgalinin Amerika için maliyeti toplam 2260 milyar dolar meblağına ulaşmıştır. Amerikan emperyalizminin yönelimi, sınırlı kaynaklardan dolayı Asya Pasifik eksenine odaklanmak, Çin emperyalizmini sadece esas rakibi olarak değil, aynı zamanda ölümcül düşmanı olarak da tanımlamaktır. Başkan Obama (Demokrat Parti), birliklerin kademeli olarak geri çekilmesine başlamıştır. Trump (Cumhuriyetçi Parti), saldırılar ile beraber işgal için bahane olarak kullanılan kadınların kaderini hesaba katmadan Taliban ile müzakerelerde bulunmuştur. Taliban’ın taarruzlarını arttırmak için eli serbest kalmıştır, aynı zamanda resmi orduda moral bozulmuştur.

2021: en karanlık ve gerici unsurların zaferi

29 şubat 2020 tarihinde Trump, Taliban ile Doha mutabakatını imzalamıştır ve böylece Amerikan askeri varlığının sonunu onaylamıştır. Biden (Demokrat Parti), geri çekilmeyi hızlandırmıştır ve 31 ağustos 2021’i son tarih olarak belirlemiştir. Kimsenin öngöremediği şey, resmi ordunun çöküşünün çabukluğu olmuştur. İslamcı gerillalar, bozguna uğramış resmi birliklerin teçhizatıyla silahlarını ele geçirmiş, bölgesel başkentlere girmiş ve Kabil’e yaklaşmışlardır. Kendilerine verdikleri dindar ve emperyalizm karşıtı görünüm, azınlıkta kalsalar da Tacik ve Özbekler gibi Peştunlar dışındaki diğer etnik gruplardan da katılım sağlamalarına imkân vermiştir.

Rejimin çöküşünün çabukluğuna Taliban da şaşırmıştır ve 15 ağustos tarihinde Kabil’i ele geçirmiştir. Bu, Amerika Birleşik Devletleri müttefiklerini zor durumda bırakmıştır. Milyarlarca dolar harcayarak kurduğu rejimin sağlamlığı mevzusunda büyük yanılgıya düşen Amerikan emperyalizmi, artık bunu kaale almamıştır.

Taliban, ruhban sınıfı, arazi sahipleri, kaçakçılar, yerel birkaç kapitalist ve onları destekleyen emperyalistlerin yararına terörü, karanlıkçılığı ve şeriatı kullanmaktadır. Taliban hükumeti gazetecileri, memurları ve sivil toplum örgütü mensuplarını kaçırmakta, darp etmekte ve öldürmektedir. Kız ortaokul ve lise öğrencilerini tahsil yerlerinden kovmaktadır. El Kaide’yi hâlâ korumaktadır fakat onun rakibi IŞİD’in Şii Müslümanları hedef alan saldırılarına karşı koyamamaktadır.

Son harp, 71000’i sivil olmak üzere 241000 ölüme ve milyonlarca kişinin yerinden olmasına yol açmıştır. Evvelki rejim tarafından bırakılan ekonomik vaziyet tam bir faciadır: 2020 senesinde ülkenin gayri safi milli hasılası 19,81 milyar avroya denkti ve bunun %43’ünü beynelmilel yardım oluşturmaktaydı. Harp ve yolsuzluk altyapıları zayıflatmıştır. Ayrıca, 2018 senesinden beri kuraklık vardır. Afganistan Merkez Bankası’nın rezervleri Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunduğundan dolayı, Emirlik bunlara erişememektedir. Sıhhi vaziyet ve yiyecek durumu son derece kırılgandır.

Afganistan, bol lityum, uranyum, petrol, kömür, doğal gaz ve altın madenlerine sahiptir. Amerika Birleşik Devletleri’nin çekilmesi, rakip emperyalizmler olan Rusya ve Çin’in iştahını kabartmıştır. Bölgesel anlamda, Hindistan’ı zayıflatmış fakat İran ile Pakistan’ı kuvvetlendirmiştir.

Orta Asya proletaryasını bir parti ile strateji ile donatmak

Bilinçli emekçiler, en kuvvetli emperyalizmin mağlubiyetine sevinirler, fakat demokrasiyle işçi sınıfının en kötü düşmanlarının iktidara dönmesinden dolayı sadece endişe duyabilirler.

Taliban hükumeti, tüm İslamcı rejimler gibi (Suudi Arabistan, İran, Gazze Şeridi, eski Irak ve Şam İslam Devleti…) hakikaten emperyalizm karşıtı değildir. Küresel kapitalizmi sorgulamamakta, aksine ona hizalanmaktadır. Taliban mensupları, Pakistan tarafından silahlandırılmış, tedavi edilmiş ve bu ülke onlara istihbarat sağlamıştır. Körfez hanedanları, İran ile Pakistan onlara finansman sağlamıştır. Beynelmilel uyuşturucu hatlarının önde gelen oyuncularındandır Taliban. Kentler ve kırsal kesimlerdeki emekçilerin sömürülmelerini müdafaa eder. Hayatta kalabilmek için o veya bu emperyalizme boyun eğmek mecburiyetinde kalacaktır.

Afganistan halklarının maruz kaldıkları facialar, acımasız bir şekilde sürekli devrim stratejisini teyit etmektedir. Kapitalizmin zeval döneminde, sömürge veya yarı sömürge ülkelerde bile, yerel burjuvazi (yeni Hilafetten ADHP’ye, Anayasal hanedandan Karzai gibi kuklalara dek), tarım sömürenleri ile ilişkileri sebebiyle ve baskın şu veya bu burjuvaziye boyun eğmesi sebebiyle, demokratik milli vazifeleri yerine getirmekten aciz kalmaktadır: tarım reformu, temel hürriyetler, hakiki istiklal, milli birlik, vs.

Köylüler ile proletaryanın ihtilalci ittifakı sadece komünist parti olarak teşkilatlanmış proletarya öncülerinin siyasi yönetimi olarak düşünülebilir. Bu da demokratik ihtilalin zaferinin sadece köylülerle ittifakından destek alan ve evvela demokratik ihtilal vazifelerini yerine getiren proletaryanın diktatörlüğü vasıtasıyla olabileceği manasına gelir. (Lev Troçki, Sürekli devrim üzerine tezler, kasım 1929)

Rejimin çöküşünün ertesi günü, emekçi kadınlar sakallıların terörüne karşı önde gelen kentlerde cesurca gösteri tertip etmişlerdir. Kapitalizm karşıtı olduğundan emperyalizm karşıtı olan yegane sosyal kuvvet, mensuplarının hayat yeri, uyruğu, ten rengi, kanaatleri, cinsiyeti, yaşı veya cinsel yönelimi ne olursa olsun işçi sınıfıdır. Ataerkil, aşiretsel, feodal ve dinci gericiliğe karşı, Afgan işçi sınıfı, kentlerin ve kırsal kesimin emekçi nüfusu, gençlik ile kadınlar gerekirse silahlanarak kendilerini müdafaa etmek için hakikaten komünist bir teşkilat dahilinde gizlice mahalle, köy, üniversite komiteleri ve sendikalar şeklinde teşkilatlanmalı ve intikam için hazırlanmalıdırlar. Bu mücadele, ihtilalci bir işçi partisi kurmak için, Afganistan’da işçi ve köylü hükumeti kurmak için, Orta Asya halklarının Sosyalist Federasyonu için mücadeleden ayrılamaz.

3 kasım 2021


Sürekli Devrim Kolektifi